Türkiye’nin son yıllarda karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri, tarla ile sofra arasındaki fiyat farkı. Bazı ürünlerin üreticiden tüketiciye ulaşana kadar 4-5 katına çıkması, toplumda büyük tepkiye neden oluyor. Bu farkın nasıl oluştuğunu detaylı bir şekilde inceledik. Üreticiden tüketiciye kadar uzanan bu yolculukta, çeşitli ürünlerde yaklaşık 15 aracı devreye giriyor. Bu durum, üretimin yükünü çiftçi çekerken kazancı aracılara bırakıyor.
Sonuçta, ne çiftçi emeğinin karşılığını alabiliyor ne de vatandaş makul bir fiyatla ürüne ulaşabiliyor. Öyle ki, tarlada 3 lira olan bir ürün market rafında 30 liraya kadar yükselebiliyor. Ürün bazında farklı aracılar devrede. Örneğin, üzüm, kayısı, incir ve fındık gibi değeri yüksek ürünlerde, üreticiden malı toplayan ve “çengelci” olarak bilinen kişiler ilk aracı olarak karşımıza çıkıyor. Bu kişiler genellikle kayıt dışı çalışıyor ve herhangi bir fatura kesmiyorlar. Çengelcinin görevi, üreticiden ürünü toplamak.
120 ALINAN ÜRÜN 500 SATILIYOR
Örneğin, son dönemde fiyatı rafta 500 TL’ye çıkan kuru inciri ele alalım. Aydın bölgesinde çiftçi incirini toplayıp, kuruttu. Kurutulan bu incirlerin kilogramını çengelciler üreticiden 120 TL’ye alıyor. Ürünün fiyatına kendi kârını ekliyor. Üreticilerin verdiği bilgilere göre, en az yüzde 50 kâr koyarak bu ürünü depocuya veriyor. Yani üreticide 120 TL olan kuru incir depoya 180 TL’den giriyor. Depocu 180 TL’den aldığı ürünü tüccar ve ihracatçılara satıyor. Tabii, kendi kârını ekleyerek… Böylece depocunun 180 TL’den aldığı ürün şehirden çıkmadan en az 250 TL’ye yükseliyor. Tüketiciye ulaşmadan fiyatı ikiye katlamış oluyor. Ardından tüccar ya da komisyoncu devreye giriyor.
5 KAT FİYAT FARKI OLUŞUYOR
Depocudan ürünü alan bu kişiler, ürüne kârını koyarak 350 TL’den markete satıyor. Marketçi de işletme giderlerini ekleyerek ürünü satışa çıkarıyor. Son tahlilde satışı yapan market en düşük kârı elde etmiş gibi görünse de aslında birçoğu bu aracı silsilesini kendi paravan şirketleriyle yürütüyor. 120 TL’den çiftçiden aldığı ürünü kendi şirketleri aracılığıyla markete getirip 500 TL’den satıyor. Dolayısıyla 4 kata yakın kâr etmiş oluyor.
Meyve-sebzede ise sistem farklı işliyor. Mesela hali hazırda tarlada 3 TL olan domatesi ele alalım. Bu ürün nasıl oluyor da markette 30 liradan satılıyor? Domatesini tarlada üreten çiftçiden ürünü ilk alan kişi hal dışı esnaf. Bu kişilerin de yüzde 90’ı kayıt dışı çalışıyor. 3 TL’den aldıkları domatesi toptancı ve tedarikçiye 5 ya da 6 TL’den satıyorlar. Daha ürün şehir dışına çıkmadan fiyat ikiye katlanıyor. Hal dışı esnafı ürünü toptancıya satıyor. Toptancı ya da tedarikçi de ürünü İstanbul ya da Ankara’daki hallere veriyor. Lojistik giderlerini öne sürerek ürün için 15 TL fiyat biçiyor. Böylece domates üretildiği ilde satıldığı ile gelene kadar 5 kat artıyor.
ÇARKIN EN AZ KAZANANI KİM?
Ürünü 15 TL’den alan hal esnafı da kendi kâr ve komisyonunu ekliyor. Böylece, 1 kilogram domates pazarcı ve markete 20 TL’den götürülüyor. Aracı çarkında en düşük kâr eden pazar esnafı. Pazarcı 20 TL’ye kendisine getirilen ürünü, 25 TL’den satışa çıkarıyor. Market ise işletme giderleri gerekçesiyle ürünü rafa 30 TL’den çıkarıyor.
ÇÖZÜM NE?
Çiftçi, üretici ve ziraat odaları başkanları aracı sisteminin düzeltilmesini istiyor. Çözümün üretici kooperatifleri ile mümkün olduğu belirtiliyor. Bunun için Kooperatifler Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Avrupa’daki sistemi örnek gösteriyorlar. Avrupa’da üreticiden malı alan tek yetkili kurum kooperatifler. Pazarlama sürecini de yönetiyorlar. Devlet kooperatiflere depo ve soğuk zincir aracı tedariki ediyor. Kooperatifler çok sıkı denetleniyor. “Sistem böyle olmalı, hata yapan kooperatif başkanı tutuklanmalı” diyen başkanlar Hal Yasası’nın çıkmasına aracı lobisinin izin vermediğini belirtiyor.
Sabah /Betül ALAKENT