CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TBMM Genel Kurulu’nda; “Eğer siz içeride kendi barışınızı kurmamışsanız, kendi barışınızla ilgili olarak adım atmamışsanız ve Türkiye’de barış odaklı siyasetlerden vazgeçmişseniz ve sadece çatışmayı, silahı, şiddeti esas alan güvenlik politikalarını esas alan bir politika izlemişseniz o zaman bunun maliyeti Türkiye’de var. Türkiye, içeride ve dışarıda muhalefetiyle iktidarıyla barış odaklı siyaseti esas almak zorundadır, yurtta barış, dünyada barış idealini temel felsefesi yapmalıdır, bunu öne almalıdır; sorunumuz bu olmalıdır” açıklamasını yaptı.
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi’ndeki görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’nin görüşmeleri sırasında söz alarak AKP’nin dış politikasını eleştirdi. Tanrıkulu’nun yaptığı açıklama şöyle:
“BU CUMHURİYETİN KURUCULARI KURULUŞTAN İTİBAREN, ÖZELLİKLE KOMŞULARIMIZLA, BÖLGEYLE BARIŞ YANLISI POLİTİKALARI ESAS ALMIŞLARDIR”
“Bu tezkere konusunda benim görüşlerim barış odaklı olacaktır, yani Türkiye’nin 22 yıldır dış politikasını yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet’in kurucularının ve bu Cumhuriyet’in ana felsefesi olan ‘Yurtta barış, dünyada barış’ felsefesinden, yaklaşımından maalesef uzaklaşmıştır. Bu Cumhuriyet’in kurucuları kuruluştan itibaren, özellikle komşularımızla, bölgeyle barış yanlısı politikaları esas almışlardır, bu nedenle de gücünü barış odaklı politikalardan almıştır Türkiye, özellikle komşularla olan ilişkilerde ama son 20 yılda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yönelimi güçten yana, savaştan yana, çatışmadan yana olmuştur; komşularıyla iyi ilişkilerden yana olmayan bir strateji izlenmiştir.
“TÜRKİYE, YANI BAŞINDAKİ SURİYE NOKTASINDA BARIŞ ODAKLI BİR SİYASET İZLESEYDİ, MALİYETİ TÜRKİYE’YE BU KADAR AĞIR OLMAYACAKTI”
Suriye denen bir devlet neredeyse kalmadı, Şam’daki rejim kendi ülkesini idare edemiyor maalesef, İdlib’te başka bir konu var, Suriye’nin kuzeyinde, doğusunda başka bir oluşum var dünyanın bütün müdahalelerine açık. Yine, Suriye rejiminin idare ettiği diğer yerlerde de sonuçta rejimin kendisi yok. Oysa Türkiye, yanı başındaki Suriye noktasında barış odaklı bir siyaset izleseydi, Suriye’deki halkların iradesine uygun demokratik bir rejimin inşası için bir politika içerisinde olsaydı ve buradaki muhalefeti dinleseydi bugün Suriye’nin maliyeti hem Suriye halklarına bu kadar ağır olmayacaktı hem de Türkiye’ye bu kadar ağır olmayacaktı.
“SADECE KASIM AYINDA İTHALAT 600 MİLYON DOLAR ARTMIŞ İSRAİL’E”
7 Ekimden bu yana İsrail’in soykırım suçuna varan davranışlarıyla ve hepsi uluslararası hukuka göre insanlığa karşı suç olan, savaş suçu olan eylemleriyle bugün itibarıyla yaklaşık 25 bine yakın insan yaşamını yitirdi Gazze’de, maalesef 25 bine yakın. Peki, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu savaşın sonlanmasına dair gerçekten aldığı doğru bir tutum var mı, bu savaşın sonlanmasına ve maliyetinin bu kadar ağır olmaması noktasında bir maliyeti var mı? Yok. Sadece kasım ayında ithalat 600 milyon dolar artmış İsrail’e. Demek ki her ne kadar başka bir söz kuruluyorsa da Adalet ve Kalkınma Partisi savaştan yana politikalarını orada da sürdürüyor.
“NEDEN BU ŞEHİT CENAZELERİ TÜRKİYE’NİN EN YOKSULLARININ EVİNE GİDİYOR?”
Eğer siz içeride kendi barışınızı kurmamışsanız, kendi barışınızla ilgili olarak adım atmamışsanız ve Türkiye’de barış odaklı siyasetlerden vazgeçmişseniz ve sadece çatışmayı, silahı, şiddeti esas alan güvenlik politikalarını esas alan bir politika izlemişseniz eğer o zaman bunun maliyeti Türkiye’de var. Bakın, bir tek insanın, bir tek askerin ölmesini, şehit edilmesini buradan bir kez daha kınıyorum. Neden bu cenazeler, bu şehit cenazeleri Türkiye’nin en yoksullarının evine gidiyor değerli arkadaşlar, en yoksullarının? Bakın, eskiden on sekiz ay askerlik varken ve askerler sınırda Doğu ve Güneydoğu’da yaşamını yitirirken, şehit olurken aileleri sorguluyordu; Bakanlar şehit cenazelerine gidemiyordu.
“TÜRKİYE, İÇERİDE VE DIŞARIDA MUHALEFETİYLE İKTİDARIYLA BARIŞ ODAKLI SİYASETİ ESAS ALMAK ZORUNDADIR”
Parlamentonun içinde olduğu ortamda 2013’ten 2015’e kadar ne yapıldı gerçekten, ne yapıldı? İmralı’da ne yapıldı, Kandil’de ne yapıldı, söyler misiniz, spor mu yapıldı orada, kültür fizik çalışmaları mı yapıldı, Dolmabahçe Sarayı’nda ne görüşüldü değerli arkadaşlar, ne görüşüldü? Türkiye’nin Kürt meselesi ve onun önemli bir boyutu olan terör, şiddet, onun sonlanması meselesi görüşüldü değerli arkadaşlar. Yok demekle olmuyor ki. Keşke yok demekle olsaydı yani olmuyor. Dolayısıyla bütün bunlar bakımından söylüyorum, bir kez daha burada tarihi sorumluluğu yerine getirerek söylüyorum: Türkiye, içeride ve dışarıda muhalefetiyle iktidarıyla barış odaklı siyaseti esas almak zorundadır, yurtta barış, dünyada barış idealini temel felsefesi yapmalıdır, bunu öne almalıdır; sorunumuz bu olmalıdır.”